Çoğu zaman dolaylı olarak başkalarını değerlendirerek "nasıl bir insan olduğumu" ifade ederiz. Birini övürken, "gerçekten bir deseni var" dediğinde, alt metin genellikle şudur: Böyle bir kişiyi takdir edebiliyorum, bu da benim de bir kalıbım olduğu anlamına gelir. Birini azarlarken, "neden bu kadar ilkesiz" dediğinde, alt metin genellikle "Böyle şeylere dayanamıyorum, bu çok prensipli olduğumu gösteriyor." Bu davranış esasen bir tür kendini sunma şeklidir; başkalarını yargılayarak ahlaki imajını, sosyal statüsünü veya üstünlük duygusunu şekillendirir ve güçlendirir. Psikolojik olarak, bu "ahlaki lisanslama" veya "sinyal verme" ile ilgilidir: başkalarına karşı tutumumuzu kullanarak dış dünyaya (ve kendimize) "iyi bir insanım", "vizyonum var" ve "dimdik duruyorum" gibi şeyleri kanıtlarız. Ve son cümle, "İnsanlar bencil, evren de sen/ben merkezli" daha da net. Tüm algı ve tüm anlamlar nihayetinde "Ben"in gözlem noktasına düşer. Başkaları ne kadar büyük ya da nefret dolu olursa olsun, dünyama girmek için "benim" filtresinden geçmek zorundalar. Övgü ve azarlama, başkalarını kendim için biyografi yazmak için kullanmamdan başka bir şey. Yani, bir dahaki sefere başkalarını yargılamaya özellikle hevesli birini gördüğünüzde, bunu düşünün: O kişiden mi yoksa kendisinden mi bahsediyor? İnsanlar karmaşıktır ama aynı zamanda sevimli derecede basittir. Sonuçta, kendi evrenimizin merkezinde yaşıyoruz.