Bunu nazikçe söylemenin bir yolu yok, bu yüzden açıkça söyleyeceğim. Biri politikacılara ne kadar çok tapırsa, kendi hayatlarında güçsüz hissetme olasılığı o kadar artar. Siyasi putperestlik güç ya da inanç göstergesi değildir. Bu, sadakat kılığına koşmuş bir yetersizlik itirafıdır. Özsaygısı olan insanlar siyasi sınıfın önünde diz çökmez. Kim olduklarını, neyi hak ettiklerini ya da nasıl yaşayacaklarını söyleyecek bir kurtarıcıya kostüm giymelerine gerek yok. Inşa ediyorlar. Zorlanıyorlar. Başarıyorlar. Kendilerine güveniyorlar. Ama bir politikacıya, boğulan bir adamın can kurtaran salına tutunduğu gibi tutunan kişi, o iç demiri çoktan terk etmiş olur. İbadet, gururun yerine geçer. Mağduriyet, çabanın yerine geçer. Bir lideri yükseltirler, çünkü lider büyük olduğu için değil, artık onun olabileceğine inanmadıkları için. Bir politikacıya tapmak, şöyle demektir: Mücadelelerimi aşamayacağım, bu yüzden hayatımı başkasına devredeceğim. Bu, güç izini almak isteyen birinin duygusal teslimiyetidir; bunu kazanma sorumluluğu yoktur. Gururlu kişi tam ters yöne hareket eder. Mücadeleyi neredeyse memnuniyetle karşılıyorlar çünkü bunu aşmak değerlerinin kanıtıdır. Gurur bir poz değildir. Bu, zorluğu kendi zihninizle ve kendi çabanızla aşmanın ödülüdür. Bunu slogan söyleyerek ya da politikacıları yarı tanrı gibi görerek kazanamazsınız. Hayatının sahipliğini alarak kazanırsın. Özgür bir toplum, diz çökmeyi reddeden bireylere dayanır. Bağımlı bir toplum, ayakta durmayı hiç öğrenmemiş bireylere bağlıdır.