Her nesil, inşa etmediği bir ülkeyi miras alır. Zaferlerini, başarısızlıklarını, çelişkilerini, güzelliğini ve hikayelerini miras alıyoruz. Bu hikayelerle ne yapacağımız, miras alacağımız bir ulusun türünü belirler. Şükran Günü, bir kadının bunu anladığı için var. 1800'lerde Şükran Günü sadece New England'da kutlanıyordu. Ulusal bir tarih, kolektif bir gelenek yoktu. Ancak savaş öncesi Amerika'nın en çok okunan dergisinin editörü Sarah Josepha Hale, tüm Amerikalıların bunu paylaşması gerektiğine inanıyordu. Bir ülkenin birlikte kalmak için ortak ritüellere ihtiyacı olduğuna inanıyordu. Bu yüzden on yedi yıl süren bir kampanyaya girişti. On yedi yıl boyunca başyazılar, hikayeler, şiirler ve valilere, din adamlarına ve başkanlara yazılmış mektuplar. Beş kişiye yazdı. İlk dördü onu görmezden geldi. Yine de devam etti. Sonra, 1863'te mektubu Abraham Lincoln'ün masasına düştü. Ülke kendini parçalıyordu. Kardeşler kardeşleri öldürüyordu. Lincoln, Hale'in başından beri gördüğünü gördü: Amerika'nın toplu bir duraklama anına ihtiyacı vardı, Kuzey ve Güney'deki ailelerin ne kadar kırılmış olsalar da toplanabileceği ve onları hâlâ birbirine bağlayan şeyi hatırlayabileceği bir gün. O Ekim ayında Şükran Günü Bildirgesi'ni yayımladı. Ve hâlâ onun zaferinin içinde yaşıyoruz. O ritüel artık bizim korumamız gerekiyor. Yılda bir kez hala masayı seçiyoruz. Birbirimizi seçiyoruz. Şikayet yerine minnettarlığı, kaos yerine sürekliliği seçiyoruz. Ve bunu yaparken, Hale'in korumak için mücadele ettiği mirası hayata geçiriyoruz. Amerikalıların ne kadar farklı olursa olsun, bir ritüeli, bir anıyı, bir hikayeyi paylaşabileceği inancı. Ülkeler zorla bütün kalmaz. Kültür boyunca bütün kalır. Anlatmaya devam ettiğimiz hikayeler ve bir nesilden diğerine aktardığımız anlam aracılığıyla. Birlik tesadüf değildir. Bu, defalarca yapılan bir seçimdir. Mutlu Şükran Günü. 🍁🍽